Şükrü Cansever'in Çetelerle İlgili Hatıratı

Şükrü Cansever'in Çetelerle İlgili Hatıratı

İstiklal Mücadelesinde Karamürselli Çeteler

Karamürselli bir milli mücadele kahramanı ile görüştüm. Süvari Mehmet oğlu Şükrü Cansever olduğunu öğrendiğim bu mütevazı kişi; ağzından çıkan sözlerden, sanki başkasını uyandırmaktan korkup, gayet yavaş konuşan saygılı insanların davranışlarına benzer şekilde konuşuyordu. Uzun yılların ardında kalmış sürüveninden, uzun uzun bahsetmeyi arzu ettiğini ve fakat, maksat o günlerden bazı anıları dile getirip derlemek olduğuna göre, sözü uzatmadan ve şöylece anlatmaya başladı.

“Kara günlerdi o günler, dıştan vatan topraklarına girmiş düşman, içte fırsat düşkünü vatansızlar, hilafet ordusu denen padişah kuvvetleri,mevcut hükümet ve asayiş kuvvetleri aciz, halk kendi kaderi ile baş başa kalmış, himayesiz durumda, Karamürsel köylerinde Gökbayrak taburu diye adlandırılan Mustafa Kemal paşanın askerleri.

Gökbayrak, askeri bir kumanda altında toplanmış bir tabur kuvvetinde idi. Tabur kumandanı yüzbaşı Cemal idi. Yüzbaşı Cemal, halkı köy camilerinde ve köy meydanlarında toplayıp uyarmaya çalışıyor, eli silah tutan herkesi mücadeleye çağırıyor, halkı mukavemete, çarpışmaya, ölmeden bu yurdu düşmana teslim etmenin alçaklık, hainlik, kansızlık ve vatansızlık olduğunu var gücüyle haykırarak, hatta hıçkırarak anlatmaya çalışıyordu. Halktan güvendiklerine silah ve cephane veriyor, Türk halkını tedirgin eden, köyleri basan rezil ve fırsatçı güruhu, Rum ve Ermeni çetelerini tedip ediyor, yakalanmayanların köylerini yakıp saldırılarını önlemeye çalışıyordu.

Diğer taraftan, emekli olup Karamürsel’de bakkal dükkanı açmış olan jandarma baş çavuşu Ziya efendi de, Karamürsel’deki gençleri bir araya toplayarak bir mücadele grubu meydana getirmeye çalışıyordu. Karargahımız onun dükkanı idi.

Sık sık orada toplanıyor, görüşüyorduk. Karamürsel jandarma kumandanı yüzbaşı Rasim adında bir Arnavut’tu, o da bizim aramızda toplantılara katılıyor, bizi teşvik ediyor, aldığı haberleri günü gününe bize ulaştırıyordu.

   Askerlik şube reisi Fuat bey adında bir subaydı. Bizim teşkilat kurduğumuzu ve toplantılar yaptığımızı haber almış, bir gün Ziya efendinin dükkanının önünden geçerken, parmağıyla işaret ederek beni dışarı çağırdı ve alaylı bir tarzda ( Siz Sivas’a gidin Sivas’a dedi. ) Bu söze canım çok sıkıldı, sıkıldı ama, terbiyemi muhafaza ederek ve bir şey söylemeden yanından uzaklaştım ve Ziya efendinin dükkanına girmedim, kendi iş yerime döndüm.

Ortada bir söz dönüyordu, düşmana mukavemet etmeyenlere dokunulmayacak, mukavemet edenler olursa, çok ağır cezalar verilecek deniyordu. Bu uyuşturucu söz üzerine, bazı fırsat düşkünü vatansız,kalleş hainler, çeteye katılanların kapılarının görünür yerlerine ( oo ) işareti koymuşlardı.

Gökbayrak taburu ile ilişki kuran Karamürselli Alaattin bey, Fevziye köyünden Çerkez Davut çavuş, Semetli köyünden Adem çavuş, Uzundere köyünden terzi Mevlut, Pomak Hasan çeteleri kuruldu. Her çetenin 20 - 30 kişilik kuvveti vardı. Bu çetelerin en kuvvetlisi Pomak Hasan çetesi idi. Ben Alaattin beyin çetesinde idim. Alaattin bey, deniz ticareti ile uğraşan zengin bir adamdı. Hemen hemen bütün çeteleri koruyup, idare eden, yiyeceklerini temin eden o idi. Bizim çetenin içinde de gözü pek adam çoktu. Kara Halil, korucu Ali’nin oğlu Ömer, çorbacı Ali, kahveci İbrahim dayının oğlu Kara Ahmet, süvari komutanı Soğucaklı süvari Hasan, övülmeye değer,babayiğit,yürekli adamlardı.

Karamürsel’de ilk silah patlıyor:

Şimdi tarihini söyleyemeyeceğim, İngiliz gemileri İzmit körfezine girmiş, Karamürsel’de karaya asker çıkarmışlardı. Ağaca çıkmış bir İngiliz askeri, gemilerle flama ile muhabere ediyordu. Bizim çetelerden birisi bu eri vurdu. İngiliz askeri ağaçtan sararmış bir yaprak gibi düştü.