+90 262 454 11 44
info@karamurselvakif.org
ESKİ HAMAM
Hatırlıyorum çocukluk anılarımı…
Evimizin karşısında bir hamam,
sönmüş ateşi, tütmüyor bacasından duman.
Kubbesinde bir çınar,
bakıp da görmeyen gözlerdir özlediği.
Isırgan otları sarmıştı dört bir yanını,
saklambaç oynarken ısırırdı kollarımı.
Toplanır çocuklar bakardık asma kilitli kapıdan,
“ne karanlık, içerde cin var”…
Korkuyla kaçarken takılırdı ayağım taşlara,
ağlardı sanki benden önce hamam:
“Gitmeyin sizden başka kalmadı,
ne arayan ne soran”.
Kırk yıl geçti aradan,
direniyor eski hamam.
Ben hala duyuyorum ağlayan sesini,
şimdilerde vermek üzere son nefesini,
Karamürsel’in tek tarihi eseri.
Bostancı, 23.12.1992
KARAMÜRSEL ECZANESİ, YIL 1955
Eczacımızdı Sami Bey.
Altta dükkanı, evi iki katlı,
dört çocuklu beyaz formalı…
Güler yüzle karşılar,
görünür arkadan laboratuar.
Havanda döver, kadehlerden süzer,
bir gün sonraya hazır ilaçlar…
Merdivenden inerken küçük kızı,
beyaz çorap, siyah bağlı ayakkabısı,
hatırlıyorum sarı bukleli saçları…
Arkasından gelince ablası,
saklanırdı babasının eteğine.
Seyrederken küçücük yüreğimle,
saygı duyardım eczacı Sami Beye.
Bostancı, 1992
ZEYNEP İLE KAMİLE
Yoksul, biri dul, iki kişi…
Zeynep Hala yapan alışverişi,
çolaktı, omzunda taşır Karamürsel sepeti.
Bağ bahçe sorulur Kamile Haladan,
bir göz oda örülmüş taş ile çamurdan…
Çıkarken merdivenleri,
karanlık beni korkutan…
Gaz lambasında ışık,
bacasında duman.
Biraz ürker, yine de gitmek isterdim.
Oturur sedire, her yanı hayretle gözlerdim.
Bir bahar günü, annemin elinde elim,
yine çaldık tahta kapıyı…
Derinden bir ses: “O kim”…
Gıcırdayarak açıldı kapı…
Yürüdük killi toprak yoldan,
korktum yine karanlıktan.
Çekti annem bahçe kapısının mandalını,
kamaştı gözlerim gün ışığından.
Oturduk bahçede tahta sıraya,
dört yanımız kaplı sardunyalarla.
Her rafadan yumurtanın kabuğu,
sahiplenmiş her saksıda çubuğu.
Bastığım toprak sanki mermer,
ne çok süpürmüş Kamile Hala.
Sıkılınca oturmaktan,
dolaştım bahçeyi bir baştan.
Şaştım boyumdan büyük şimşire,
gizlenmişti mor menekşe misafirden.
Annem dedi: “haydi gitmeli,
fırın pişirdi Hala, senin ekmeği”.
Annemin elinde salata demeti,
göremedi Kamile Hala,
gizlice kopardığım mor menekşeyi.
Bostancı, 1994
KARAMÜRSEL ÇINARLARI
Kucaklamak istersen beni,
kenetlenirdi üç kişinin elleri,
sormalıydınız güneşe toprağa,
onlar bilirdi birliğimizi.
Biz ki ulu çınarlardık,
Karamürsel çarşısının her mevsim güzelliği…
Köklerimiz kabardıkça kaldırımlarda,
sebep bulunmuştu katliama.
Her halkada gizli idi yaşımız,
saymaya utandılar akarken göz yaşımız.
Kaç nesil büyüdü bizimle,
huzur duydu gölgemizde.
Kalkmadı yine de,
bir el dur diye.
Karamürsel, 26.11.1994
ZEYTİNLİK
Bu bahar son baharınmış nereden bilirdim?
Oyuk gövden siperdi yılana kuşa,
meyvendi zeytinlerin, yaprakların seni terk etmez…
Yaşın, yaşımın üç katı,
açmıştın bu yıl yine sonsuz baharını.
Ah, yandı içim, yandı yüreğim!
Her baltada ağladı her filizin.
Çocukluk hayallerim yok oldu.
Yok oldu toprağı saran köklerim.
Bu kış gövden sobalarda kömür olacak…
Küllenir mi bende senin acın?
Bu bahar son baharınmış, nereden bilirdim…
Ah, yandı içim, yandı yüreğim!
Karamürsel, 16.05.1996
BABAM DERDİ
“İskeleden bakınca su akvaryumdu,
LEVREKLER bizim denizde dans ederdi…” derdi babam.
Ben görmedim LEVREĞİ ama,
KEFALLAR aynı yerde yüzerdi…
KILIÇ BALIĞI avlamak hüner işi:
Balıkçı motorunun direğinde bir kişi,
kaçarken balık, zıpkın atmaktı işi.
Ben yedi, ağabeyimin yaşı oniki…
Kepçemizde KARİDES iki renkti:
pembesi yemeklik, siyahı yemdi.
Elimde üç arşın makara ipliği,
zoka yerine toplu iğne iğnesi.
Ürkek TIKTIKI burnunu vurur ekmeğe
hemen kaçar kayanın dibine…
Sonra atlar ALNISAKA, SÜMÜKLÜ, KAYA
yine boşta kalır benim toplu iğne.
Sahil kasabası KARAMÜRSEL:
İlk tersane, ilk kadırga tarihinde sakladığı,
kara olduğundan değil, Mürsel Paşanın şanındandı…
Süslerdi denizini her mevsimin balığı:
HAMSİ, LÜFER, KARAGÖZ, MERCANDI…
Deniz kendi ölümüne tanık,
Suçlu: insan ! Hepimiz birer sanık !
Karamürsel, 1995
KARAMÜRSEL
Tarihte yazar adın
İzmit İznik senin kapın
Göğsünü germiş poyraza
İner kıyıya samanlı dağların
Düşmana yenilmedin
Nefrete kin bilemedin
Acını attın sessizce
Nasırlı ellerdi şahidin
Bağ bahçe iç içe
Sarı başaklar kayboldu bu günlerde
Elma, ayva, narın
Erik, kiraz tadın
Kesilse de asırlık zeytin ağaçların
Yeni fidanların bu bahar sürgünde
Sende yeşilin her rengi
Denizinde son kalan mavi
Kimsesiz kırgın kaderine
Selam sana Karamürsel
Selam sana
23 Mart 2003