Melahat PEKER

Melahat PEKER

ESKİ HAMAM

 

Hatırlıyorum çocukluk anılarımı…

Evimizin karşısında bir hamam,

sönmüş ateşi, tütmüyor bacasından duman.

 

Kubbesinde bir çınar,

bakıp da görmeyen gözlerdir özlediği.

Isırgan otları sarmıştı dört bir yanını,

saklambaç oynarken ısırırdı kollarımı.

Toplanır çocuklar bakardık asma kilitli kapıdan,

“ne karanlık, içerde cin var”…

 

Korkuyla kaçarken takılırdı ayağım taşlara,

ağlardı sanki benden önce hamam:

“Gitmeyin sizden başka kalmadı,

ne arayan ne soran”.

 

Kırk yıl geçti aradan,

direniyor eski hamam.

Ben hala duyuyorum ağlayan sesini,

şimdilerde vermek üzere son nefesini,

Karamürsel’in tek tarihi eseri.

 

Bostancı, 23.12.1992


KARAMÜRSEL ECZANESİ, YIL 1955

 

Eczacımızdı Sami Bey.

Altta dükkanı, evi iki katlı,

dört çocuklu beyaz formalı…

 

Güler yüzle karşılar,

görünür arkadan laboratuar.

 

Havanda döver, kadehlerden süzer,

bir gün sonraya hazır ilaçlar…

 

Merdivenden inerken küçük kızı,

beyaz çorap, siyah bağlı ayakkabısı,

hatırlıyorum sarı bukleli saçları…

 

Arkasından gelince ablası,

saklanırdı babasının eteğine.

 

Seyrederken küçücük yüreğimle,

saygı duyardım eczacı Sami Beye.

 

Bostancı, 1992


ZEYNEP İLE KAMİLE

 

Yoksul, biri dul, iki kişi…

Zeynep Hala yapan alışverişi,

çolaktı, omzunda taşır Karamürsel sepeti.

 

Bağ bahçe sorulur Kamile Haladan,

bir göz oda örülmüş taş ile çamurdan…

Çıkarken merdivenleri,

karanlık beni korkutan…

Gaz lambasında ışık,

bacasında duman.

 

Biraz ürker, yine de gitmek isterdim.

Oturur sedire, her yanı hayretle gözlerdim.

 

Bir bahar günü, annemin elinde elim,

yine çaldık tahta kapıyı…

Derinden bir ses: “O kim”…

Gıcırdayarak açıldı kapı…

Yürüdük killi toprak yoldan,

korktum yine karanlıktan.

Çekti annem bahçe kapısının mandalını,

kamaştı gözlerim gün ışığından.

Oturduk bahçede tahta sıraya,

dört yanımız kaplı sardunyalarla.

Her rafadan yumurtanın kabuğu,

sahiplenmiş her saksıda çubuğu.

Bastığım toprak sanki mermer,

ne çok süpürmüş Kamile Hala.

 

Sıkılınca oturmaktan,

dolaştım bahçeyi bir baştan.

Şaştım boyumdan büyük şimşire,

gizlenmişti mor menekşe misafirden.

 

Annem dedi: “haydi gitmeli,

fırın pişirdi Hala, senin ekmeği”.

Annemin elinde salata demeti,

göremedi Kamile Hala,

gizlice kopardığım mor menekşeyi.

 

Bostancı, 1994


KARAMÜRSEL ÇINARLARI

       

Kucaklamak istersen beni,

kenetlenirdi üç kişinin elleri,

sormalıydınız güneşe toprağa,

onlar bilirdi birliğimizi.

 

Biz ki ulu çınarlardık,

Karamürsel çarşısının her mevsim güzelliği…

Köklerimiz kabardıkça kaldırımlarda,

sebep bulunmuştu katliama.

 

Her halkada gizli idi yaşımız,

saymaya utandılar akarken göz yaşımız.

 

Kaç nesil büyüdü bizimle,

huzur duydu gölgemizde.

Kalkmadı yine de,

bir el dur diye.

               

Karamürsel, 26.11.1994


ZEYTİNLİK

 

Bu bahar son baharınmış nereden bilirdim?

 

Oyuk gövden siperdi yılana kuşa,

meyvendi zeytinlerin, yaprakların seni terk etmez…

 

Yaşın, yaşımın üç katı,

açmıştın bu yıl yine sonsuz baharını.

 

Ah, yandı içim, yandı yüreğim!

Her baltada ağladı her filizin.

Çocukluk hayallerim yok oldu.

Yok oldu toprağı saran köklerim.

 

Bu kış gövden sobalarda kömür olacak…

Küllenir mi bende senin acın?

Bu bahar son baharınmış, nereden bilirdim…

Ah, yandı içim, yandı yüreğim!

 

                                        Karamürsel, 16.05.1996


BABAM  DERDİ

 

“İskeleden bakınca su akvaryumdu,

LEVREKLER  bizim denizde dans ederdi…” derdi  babam.

Ben görmedim  LEVREĞİ   ama,

KEFALLAR  aynı yerde yüzerdi…

KILIÇ BALIĞI  avlamak hüner işi:

Balıkçı motorunun direğinde bir kişi,

kaçarken balık, zıpkın atmaktı işi.

Ben yedi, ağabeyimin yaşı oniki…

Kepçemizde KARİDES iki renkti:

pembesi yemeklik, siyahı yemdi.

Elimde üç arşın makara  ipliği,

zoka yerine toplu iğne iğnesi.

Ürkek TIKTIKI burnunu vurur ekmeğe

hemen kaçar kayanın dibine…

Sonra atlar  ALNISAKA, SÜMÜKLÜ, KAYA

yine boşta kalır benim  toplu iğne.

 

Sahil kasabası KARAMÜRSEL:

İlk tersane, ilk kadırga  tarihinde sakladığı,

kara olduğundan değil, Mürsel Paşanın  şanındandı…

Süslerdi denizini her mevsimin balığı:

HAMSİ, LÜFER, KARAGÖZ, MERCANDI…

Deniz kendi ölümüne tanık,

Suçlu: insan !  Hepimiz birer sanık !

 

Karamürsel, 1995


KARAMÜRSEL

Tarihte yazar adın

İzmit İznik senin kapın

Göğsünü germiş poyraza

İner kıyıya samanlı dağların

Düşmana yenilmedin

Nefrete kin bilemedin

Acını attın sessizce

Nasırlı ellerdi şahidin

Bağ bahçe iç içe

Sarı başaklar kayboldu bu günlerde

Elma, ayva, narın

Erik, kiraz tadın

Kesilse de asırlık zeytin ağaçların

Yeni fidanların bu bahar sürgünde

Sende yeşilin her rengi

Denizinde son kalan mavi

Kimsesiz kırgın kaderine

Selam sana Karamürsel

Selam sana

23 Mart 2003